Kedilerle uğraşan kişilerin biraz tuhaf olduğu hakkında genel bir söylenti vardır. Konu eğer Anja Meulenbelt ise bence bu kesinlikle doğru. (Tabii kendimi de bu tuhaflar ordusuna dahil ediyorum.) Hamarat bir anne iken lezbiyen olduğunu keşfeden, kadın hakları konusunda soluksuz bir kariyer sahibi Anja Meulenbelt, iflah olmaz bir kedi dostu ve Hollandalı bir yazar. Hayatı algılayışı ve onu okuyucu ile paylaşımı çok az yazarda görülecek kadar yalın ve samimi olan Anja Meulenbelt'i aslında Benim Sevgili Kedilerim'den önce Hayranlık ile tanımıştım. Hayranlık'ı Utanç Bitti izlemişti. Benim Sevgili Kedilerim ise Anja'nın kedileri ile olan ilişkisini konu edindiği keyifli bir anlatı.
Anja Muelenbelt, "Benim Sevgili Kedilerim"de kedilerle başlayan dostluğunu kayıtsız ve sınırsız bir şekilde anlatıyor. Üstelik, anlattıklarını cıvıl cıvıl aksesuarlara boğmadan, şirin bir kedi kitabından özenle uzak durarak.
Belki de bu kitaptan okuyucusuna kalan en önemli şey, kedilerin de tıpkı insanlar gibi bir karakterleri olduğu ve aldatmaları, kıskançlıkları ve aşkları ile kedi evrenindeki ilişkilerin de tıpkı insanoğlunun ilişkileri ile aynılık gösterdiği gerçeğidir.
Pembe ağızlı, zapdedilmez tutkuları olan Saar sanki Anja Meulenbelt'in kedi izdüşümü gibi. O da zaten onu "tam bir yazar kedisi" olarak tarif ediyor. Yazarken onu rahatsız etmeyişi, ama hep onun yanında olduğunu hissettirişi ile Saar bu kitabın gözdesi. Saar'ın oğlu Pu ise Anja'nın -biraz da espirili bir şekilde- erkekler hakkındaki olumsuz değerlendirmelerinin paratoneri.
Ama Saar ve Pu dışında, ilk kedisi Patsy (ilk adıyla Kleopatra), Saar'ın kızıştığında çiftleştiği Pander, boşandıktan sonra edindiği kedisi Pukeltje, abartılı hanımefendiliği sebebi ile Louise ismini kaybeden Miep, çapkın Pie, merdivenden çıkıp inemeyen Gabriel, Clint Eastwood'a benzeyen maço Grijs, Grijs'in sevgilileri Vigdis ve Celes de bu keyifli anlatının diğer kahramanları.
Anja Meulenbelt yazdıklarında o kadar açık ki, bu açıklığıyla kediseverleri bazı sayfalarda dehşete düşürebiliyor. Bir zamanlar öldürdüğü bir kediyi günah çıkarmaya meyil etmeden tüm gerçekliği ile itiraf ediyor. İlerleyen sayfalarda köpekseverlerin de bam teline dokunmadan edemiyor. Ama Meulenbelt her şeyden öte kedileri olduğu gibi kabul edip onlarla kurduğu yaşam kültürünü nazlanmadan okuyucu ile cömertçe paylaşıyor.
Cömertçe paylaşılan bu yaşam kültürüne birçok tespit de eşlik ediyor. Bu anlatıda yer alan tespitler, hani her zaman önümüzde duran ama görmediğimiz türden gerçeklikler. Kedilerin aslında her zaman meşgul olduklarına ve boş zamanları olmadıklarına ilişkin tespit, bunların başında geliyor. Gerçekten de bu tespit, kedileri hep boş zamanı bol yaratıklar olarak görenlere de iyi bir cevap. Oysa ki, sokaktan gelen sesler, açılan kavanoz sesinden hangi yiyecek olduğunun tahmin edilmesi, zili çalanın komşu bilinmesi, eve kaçak giren böceğin hangi kanepenin altına seyredeceğinin kestirilmesi kedilerin yoğun günlük programının sadece bir bölümü.
Anja Meulenbelt, kısacası, Benim Sevgili Kedilerim'de Saar'dan Vigdis'e kadar kedilerle ördüğü yaşam kültürü ile yüreğinizin derinliklerine tüm yalın anlatımı ile inip kedilere ilişkin bugüne kadar seslendiremediğiniz duygularımızla bizi öylecesine başbaşa bırakıyor. Kesinlikle okunmaya değer...
Anja Meulenbelt, Benim Sevgili Kedilerim, Parantez Gazetecilik ve Yayıncılık, 1997, İstanbul
(Alıntıdır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder