28 Ekim 2009

CUMHURİYETİMİZİN 86. YILI BÜTÜN TÜRK ULUSUNA KUTLU OLSUN!!!



29 Ekim 2009... Türkiye Cumhuriyeti' nin kabulünün 86.yılı...
29 Ekim 2009... Halkın hakkının halka teslim edilişinin 86.yılı...
29 Ekim 2009... Cumhuriyetin kendilerine verdiği özgürlüğü cumhuriyete karşı kullananların nankörlüğünün 86.yılı...
Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek bayramı bugün! Binlerce yıllık uygarlık son bulmak üzereyken; bilimden uzak zihniyetlere, kaynaklarımıza göz dikmiş düşmanlara peşkeş çekilmek üzereyken damarlarındaki asil kan sayesinde tekrar can bulan Türk medeniyetinin bağımsızlığını bir kez daha ilan edişinin 86.yılı...
Bu dirilişi hâlâ hazmedemeyen Batı ülkeleri ve aslında o zaman bu dirilişe kanıyla canıyla katkı koymuş olan; bu ülkede herkesle aynı haklara sahip olmasına rağmen oyuna gelen bir grup azınlık Türkiye Cumhuriyeti'nin bir karış toprağına dahî sahip olamazlar...
Laikliği dinsizlik olarak algılayan; bilgiden, bilimden bîhaber insanlar, kendi savundukları rejimle yönetilirlerse hangi fikirlerini nerede özgürce ifade edebilirler? Şimdi ekrana çıkıp Atatürk'ü sevmediğini söyleyen kadınlar; o ekrana O'nun sayesinde çıktıklarını görmezler mi?  Nasıl bir zihniyet "Ben kadınım ve sırf bu yüzden evden adımımı atma özgürlüğüne sahip olmadığım bir rejimle yönetilmeliyim." der. Cumhuriyeti, cumhuriyetin sağladıklarıyla yok etmeye çalışan bu zihinler namluyu kendilerine doğru çevirmiş ateşlemek üzereler.

Atatürk'ün ve evlatlarının kurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ ne şimdi ne de sonra hiçbirinizden zarar görmeyecektir. Ama sizler TÜRKİYE CUMHURİYETİ' nden çok fayda gördünüz ve göreceksiniz.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK''ÜN, MEHMETÇİKLERİMİZİN VE FEDAKAR İNSANLARIN KURUP BİZLERE ARMAĞAN ETTİĞİ CUMHURİYETİMİZİN 86.YILI HEPİMİZE KUTLU OLSUN...

31 Ağustos 2009

SUSMA SUSTUKÇA......

Almanya’da Naziler

komünistleri içeri attı

sesimi çıkarmadım

çünkü; komünist değildim.


Sonra yahudileri içeri tıktılar

gene sesimi çıkarmadım

çünkü; yahudi de değildim


Derken sıra sendikacılara geldi

gene aldırmadım

çünkü; sendikacı da değildim


Sonunda beni de götürdüler

kimse sesini çıkarmadı.


Rahip Martin Niemüller

29 Ağustos 2009

AYAZDA BİR ÇİÇEK - SSANG - HWA - JEOM


Uzakdoğu sinemasının en güzel örneklerinden biri bence... Son derece şaşırtıcı bir senaryo, nefis bir kurgu... Aynı adama aşık bir karı koca... Sarsıcı duyguların mükemmel yansıması... İzleyin=)

Yapım: 2008 - Güney Kore
Tür: Dram - Tarih
Yönetmen: Ha-Yu
Oyuncular: İn Seong Jo, Gi Bang Kim, Ji Ho Shim, Ji Hyo Song


Goryeo döneminin son demlerinde Yuan Hanedanı tarafından politik olarak çıkarlarına göre kullanılan Goryeo Hanedanının hırslı kıralı Kunryongwe'yi örgütler. Kunryongwe'nin komutanı Hong Lim Goryeo kralını çok etkileyince Kraliçe, Hong Lim ve kral arasındaki ilişkiyi isteksizce gözetler. Bu sırada, Goryeo ve Yuan arasındaki ikili ilişkiler gittikçe kötüleşmektedir, çünkü Yuan, kralın oğlu olmadığı sebebini bahane ederek kralın kuzenini Goryeo Veliaht prensi olarak ilan etmek ister. Kral bunu kesinkes reddedince Yuan'a bağlı olan Goryeo'nun yüksek mevkilerdeki yetkili kişileri kralla anlaşmazlığa düşer. Bir gün, Kral, Hong Lim'e gizli ama reddedilemez bir emir verir: Goryeo'nun bağımsızlığını Yuan'dan korumak ve Goryeo tahtının varisi olacak bir oğula sahip olmak için Kraliçe ile yatması emrini...

17 Ağustos 2009

ÇeLiŞKi - 1


Bir adam bunu neden yapar? Kendini mi sorgulamalıdır kadın? Kendini mi suçlamalıdır?Bir adam neden diğer kadınla yediği yemekten sonra esas kadının koynunda uyur? Diğeriyle ettiği muhabbeti neden esas kadınla sevişerek bitirir? Ve nasıl?... Erkekliğini çoğalttığını sanıp böbürlenirken insanlığını eksilttiğini bilmez mi? Bilir de umursamaz mı yoksa? Ne kadar çok kadını kafeslerse o kadar adam olacağını mı sanır çaresizce? Bedenini ve ruhunu lime lime edip önüne gelen kadına sunarken, hiçbirine tam manasıyla sahip çıkamayacak bir zavallıya dönüştüğünü bilmez mi? Kendine bile sahip çıkamazken… Onca kadının gönlünü eyleyen gönüllü bir soytarıdan öteye geçebileceğini mi zanneder?O, herbir parçasıyla bir parça kadını eyleyedursun; esas kadın onu parça parça değil bütünüyle sever… Ve bunun karşılığında, diğerlerine cömertçe sunulan erkek bedeni ve ruhundan geriye kalanlar her gece yalnız onu ısıtır… Onun davetkar sevgisi her seferinde erkeğini kendine çeker… Erkek ondan aldığı güçle diğerlerini ayartır… Kendini onun koyduğu kadar yüksekte sanır… Esas kadın onu yükselttikçe o kendini alçaltır, alçaltır…

ÇELişki - 2


Sıradan bir günün aynı sıradanlıkta kızaran akşamı... Maviyle kara arasında giderek koyulaşan bir kızıllığın gökyüzünü, ağaçları, insanların sokaktaki telaşını boyadığı bir akşam... Şimdi burada, bu hastane odasında yalnız başıma yatıyor olmasaydım, ben de o telaşın içinde olacaktım. Ve belki de her akşam yinelenen bu büyüleyici kızıl seremoniyi bir kez daha kaçıracaktım. Göğün, maviliğini kapkaraya teslim ederken bulandığı bu ebruli güzelliği doyasıya yaşıyorum şimdi... Şimdi... Ölüme, ölümüme çeyrek kala! Ben de yaşamımın maviliğini ölümün karasına bulayacağım için belki de. Ben de bu, arada kalmış kızıllığın tam ortasında olduğum için. Pencerenin çerçevelediği bu şahane tablo, yaşamım oluveriyor bir anda. Daha önce günlük, gereksiz, abartılı işlerle ıskaladığım günbatımı benimle bütünleşiyor.Ve daha neleri ıskaladığımı düşünüyorum. Odamın camından sızarak gözüme giriyor diye kızıp perdeyle kapattığım günün ilk ışıklarını anımsıyorum. Tan ağarırken de kızarır her yan değil mi? Bu kez tersine bir teslimiyet başlar. Siyahlık mavinin kollarına bırakır kendini. Ve ben o güzelliği perdeyle kapatırdım. Yazık! Şimdi şu köhne pencerenin perdelerini hiç kapatmıyorum. Şafak vaktiyle camı aralıyorum. Kuşların şen şakrak günaydınları bana yaşama sevinci veriyor. Ama öleceğim. Gün doğumu, gün batımı yaşamımı, yüreğimi kızıla boyuyor. Ama ben öleceğim. Vay be! Ne ne yaman çelişkiler varmış meğer hayatta da biz ne lüzumsuzluklara takılmışız. Belki şurada rahat rahat soluk alabilen, sağlıklı bir kız olsam benimle bütünleşen gün doğumu olacaktı. Ama benim yolumun sonunda mavilik yok ki! Kitap da okumuyorum artık. Hastalıklı penceremden hayatın, hayatımın akışını seyrediyorum. Yemeklerimden saklayıp bahçedeki kedilere atıyorum. Yakınımdaki ağaç dalına konan kuşlarla bütünleşiyorum, onlardan biri oluyorum hiç kıpırdamadan. İnsanların koşuşturması ne anlamsız geliyor. Onları görmek rahatsız ediyor beni. Kıskanıyor muyum acaba? Onların süren bir yaşamları var benim yok diye... Hayır öyle değil! Üzülüyorum... Keşke onlar, daha ölüm yakalarına yapışmadan görebilseler diyorum şu güzellikleri.Uğruna enerjimi tükettiğim şeyleri düşünüyorum. Yanlış tercihlerimi. Üstelik yanlışlarda ısrar edip sabredişimi. Kızıyorum şimdi sabır bir erdemdir diyenlere. O yanlış tercihler, bir gün düzelir diye beklerken, kimbilir ne kadar mutluluk geçip gitti yanımdan. Sonra aptal gururum yüzünden o gece onunla kalmayışım geliyor aklıma. Oysaki tüm bedenim ve ruhumla istemiştim onunla sevişmeyi. Al işte şimdi yapabilirsen yap! Nefes bile alamıyorsun doğru dürüst! Gurur da bir erdem değil demek ki kimi zaman. Ya da biz kimi aptallıklarımızın adını gurur koymuşuz. Bilmiyorum. Düşünesim de yok zaten.Öleceğimi önceden bilmenin ayrıcalığını bana yaşattığı için şükrediyorum tanrıya. Bir de intihar edenlerde vardır bu durum. Ama onlar benden önde. Çünkü onlar, üstlerine dökülmüş bir kırıntıyı silkeler gibi vazgeçiyorlar hayattan. Bense epeyce mücadele ettim o kırıntı üstümde kalsın diye.Kimi duygular benimle ilk kez buluşurken umutlarım beni terk ediyor. Düşlerim de öyle. Geleceğe dönük ne varsa hepsi, yerlerini bir tür sorgulayış ve keşfe bırakıyor. Bense ölüyorum.Dedim ya ne yaman çelişkiler varmış hayatta da biz oralı olmamışız.

tutARsız - 1


Bir demet ebruli karanfil miydi aklımı çelen
unuttum
Bana çok yakıştığı için üstümde parçaladığı bluz
ebruli miydi
Ebruli yaşamım
O soğuk betona çakılırken
üstümde
o ebruli bluz mu vardı
unuttum
(Ebruli yaşamıma
bir demet ebruli karanfil bırakılırken
üstümde o ebruli bluz mu vardı
unuttum...)

TUTarSIZ - 2


O uçurumdan atlarken
hiç aklıma gelmezdi
düştüğüm yerde
binlerce karıncanın
bedenim altında ezileceği...
Bilseydim...
Atlamazdım...

TUTarsız - 3


Gölgesi ıslak dudaklarının
Narçiçeği renginde...
Öncesiz türküleri anımsatır aşkın...
Bir öpüş düşlerim buğday teninde
Narçiçeği renginde...
Sonu gelmez epik bir çığlık...
Gidişin...
Yükseklerden bir ölüm iner bedenime
Narçiçeği renginde...

TuTArSIZ - 4


Ve bitti...
ne vakit başladığı unutulan her şey gibi...
Ve yaraladı...
teni, eti, bedeni...
Kızardı köhne duvara düşen gölgem
kan sızdı öpüştüğümüz yerden
şekilsiz bir tebessüme dönüştü sonra...
Buz koydum tebessümün üstüne
kıpkızıl donup kalsın diye...